Ali Koç Beni Dinleseydi, Hala Fenerbahçe Başkanı'ydı!
- Onur Y.
- 24 Eyl
- 4 dakikada okunur
Sosyal medyadan bir takipçim, haydi ismini de vereyim Sevgili Şükrü, "2015 yılında Aziz Yıldırım için yazdığınız her şeyi Ali Koç Başkan da yaptı. Gidişi aynı şekilde oldu" yazmış. Parlak hafızası için teşekkür ediyor, 10 yıl önceki yazımı özneyi değiştirerek klonluyorum: Ali Koç beni dinleseydi, hala Fenerbahçe Başkanı’ydı.

27 Eylül 2015 tarihinde "Fenerbahçe'ye Açık Mektup" başlıklı bir yazı yazdım. Fenerbahçe ile kastettiğim bizzat Aziz Yıldırım'dı elbette. Üstelik o dönem ortada ne seçim vardı ne de Aziz Bey'in rakibi Ali Koç.
Ben olaya marka değeri penceresinden bakıyor, doğduğum günden beri gönülden bağlı olduğum takımın iletişim stratejisini beğenmiyordum.
Başarılı işler var, marka hikayesi yok!
O dönem de Fenerbahçe, tıpkı Ali Koç zamanı gibi ticari olarak fena işler yapmıyordu. Kulübün en önemli gelir kaynaklarından biri olan Fenerium büyüyordu. “Hedef Bir Milyon Üye” ve Yandex işbirliği önemli adımlardı. Ancak benim konuya başlangıcım Fenerbahçe’nin ekseni kayan marka hikayesi ile ilgiliydi.
Birebir şöyle yazmıştım: “Fenerbahçe bir kitle markasıdır. Türkiye’nin takımıdır. Aslen Anadolu’nun sesidir. Marka hikayesi Kurtuluş Savaşı’na kadar uzanır. Kulübün marka ruhunda ülke için çalışmak ve her şehri kucaklamak yer alır. İşte bu nedenle Fenerbahçe’nin marka kişilik skalası samimiyet, duygusallık, içtenlik, sevgi ve barıştan oluşur. Fenerbahçe özellikle Anadolu’nun diğer şehirlerinde farklı taraftarlardan da ilgi görür. Çünkü esansında herkesin sesi olmak yer alır.”

En büyük tehlike: Bu hikayeyi yitiriyoruz!
Fenerbahçe’nin onu en güçlü kılan şeyi, yani marka hikayesini kısmen yitirdiğini kabul etmemiz gerek demiştim Aziz Bey’e. Yine o yazıdan aktarıyorum:
“Kulüp kendi taraftarı dışında eskisi kadar sevilmiyor. Sempati oranında ciddi bir düşüş söz konusu. Bu durumun istem dışı hatta Fenerbahçe’nin çıkarları güdülerek oluştuğunu düşünüyorum.
Ben bugün Fenerbahçe’nin imajını yürüten ekibin başı olsam işe tam buradan başlarım. Pazarlama planının merkezine Fenerbahçe’yi Fenerbahçe yapan hikayeyi koyarım.
Kardeşliğe, barışa ve birlikteliğe fazlasıyla ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde zamanı yakalar ve bunu samimi bir şekilde kulüp yönetimi ve iletişiminin kalbine yerleştiririm. Söylemi bu yılın çatı mesajı haline getiririm.
Bu esanstan mottolar üretir, mesajları web sitesinden stada, kulubün tüm görsel iletişimine enjekte ederim. Mevcut kanallarla yetinmez Fenerium ürünlerini de aktif bir şekilde kullanırım. Rakiplere taş atan burnu havada ürünler yerine Fenerbahçe ruhuna yakışan birleştirici malzemeler tasarlarım.
Müzeyi halka yaklaştırır hatta mobil hale getirerek Anadolu’ya taşırım. Sürece ülkedeki tüm dernek ve şubeleri dahil eder, eylemi topyekün bir reflekse dönüştürürüm. Stratejiyi basın ilişkilerine de yansıtır, demeçlerin adresini değiştiririm. Malzemeciden yönetim kuruluna kadar tüm isimleri birleştiricilik çatısı altında buluştururum.
Kulüp içindeki küskünlükleri gidermeye çalışır, Fenerbahçe’ye yanlış yaptığı düşünülen kişileri bile affederim. Fenerbahçe’den uzaklaşmış basın mensuplarını geri kazanır, kavgalı olunan taraftar gruplarına barış çubuğu uzatırım. Yurt içi ve dışındaki tüm adımların marka ruhuna uygun bir şekilde, çatı mesajı ile atılmasını sağlarım.”
Sürpriz: Bunların hiçbirini Ali Koç da yapmadı!
Aziz Bey bu adımları atmadı. Böylece Başkanlığı Ali Koç’a geçti. Kurumsal bir kültürden gelen, dünyayla daha entegre, profesyonelliğe inanan Ali Bey, tüm bunları gerçekleştirebilecek bir profildi bana göre. Kongre de buna inandı ve onu Başkan yaptı. Ancak geride kalan 7 yılda Fenerbahçe tanımladığım çatıdan daha da uzaklaştı.
Endişe ve agresyon sürdü. Kulüp içerisinde ayrışma büyüdü. Fenerbahçe’de özeleştiri, anlayış, dinleme kültürü, değerlere saygı ve en önemlisi sevgi yok oldu. Aziz Bey (hepimiz için bir Baba figürü olsa da) bu yüzden gitmişti. Tarih tekerrür etti ve Ali Koç da bu yüzden gitti.
Seçimden 1 hafta önce Saadettin Başkanı ziyaret ettim…
Seçimden yaklaşık bir hafta önce, iyi Fenerbahçeliler’den oluşan bir iletişim ekibiyle Saadettin Saran’ı Çiftehavuzlar’daki seçim ofisinde ziyaret ettim. Ofis arı kovanı gibiydi. Türkiye’nin dört bir yanından gelen Fenerbahçeliler içeride cirit atıyordu. Başkan’ın yoğun tempodan ruhen yorgun olduğu belliydi, ancak sporculuğun verdiği enerji ve güçle canlı ve dinamik duruyordu.
Kalabalığı yukarıda bırakıp, alt salona geçtik. Kısa sohbetimizde ona seçimi kazandıran (ya da Ali Koç’a seçimi kaybettiren) anahtar kelimeleri tekrarladı: Sevgi ve güleryüz.
O an aklımdan Aziz Bey’e zamanında yaptığım öneriler geçti:
Carlos Alberto Parreira dönemini hatırlayın. O yıl Fenerbahçe futbol takımı 34 maça el ele tutuşarak çıkmıştı. Futbolcuların oluşturduğu vücut zinciri tüm Türkiye’ye sessiz ama vurucu bir mesaj iletiyordu: Biz gerçek bir takımız. Ben olsam bu yıl da aynısı yapar sadece futbol takımı ile yetinmem. Tüm branşların sahaya aynı şekilde çıkmasını sağlar, birleştiricilik ruhuna atıfta bulunurum.
Ardından bir barış forması tasarlar ve her deplasmana bu forma ile çıkarak tüm Türkiye’ye bu toprakların hak ettiği mesajı veririm.
Sosyal medya aksiyonlarını aynı mesaj altında toplar, taraftarların içeriğe katılabilecekleri video temelli bir kampanya başlatırım.
Birleştiricilik ruhunu pekiştiren sosyal sorumluluk faaliyetlerini artırır, yönetimin ve diğer spor takımlarının doğrudan katılımını sağlarım.
Saadettin Bey’e bunları ve dahasını anlatma şansım olmadı. Ekibinde ortak çalıştığımız pek çok kişi olduğu için yakında olur… Mutlaka anlatırım.
Saadettin Başkan için en büyük dileğim...
Konu Fenerbahçe olduğunda sadece 25 milyonda birim. Ancak şunu unutmayalım: Bir markanın gerçek sahibi, o markanın kullanıcılarıdır. O markayı yöneten değil, yaşayan kişilerdir.

Bana göre Fenerbahçe’nin algı yönetiminde kaybedecek bir dakikası bile yok. Şampiyonluk önemli, ancak bu ruh halini değiştirmek, şampiyonluktan daha önemli. Sarı lacivert renklere karışmış ayrıştırıcılık, gerilim ve yalnızlık bitmeli, bitirilmeli. Bu duyguların yerini birlik, beraberlik ve sevgi almalı.
2015 yılında Aziz Bey’e ilettiğim yazıyı, başkanlığından sadece 1 yıl sonra Ali Koç için tekrar etmiş… Başkan sadece 365 günde eski tabloya döndü; Fenerbahçe algısı için tehlike çanları çalıyor demiştim. Bu nedenle anafikri aynı olan mesajımı Saadettin Başkan henüz mazbatasını almadan yineliyorum.
Kulüpte herkes şu soruyu soruyor: Saadettin Bey başarılı olur mu? İnşallah olur. Keşke Ali Başkan da olsaydı. Fenerbahçe Başkanı kim olursa olsun, her Fenerbahçe taraftarı onun başarılı olmasını dilemeli ve bu konuda üstüne düşen bir görev varsa yerine getirmeli. Bu yazı da benim için bir görev.
Fenerbahçe’nin Türkiye’nin tamamına, Türkiye’nin tamamının Fenerbahçe’ye ihtiyacı var. İşte bu nedenle benim ilk ve en öncelikli dileğim, 10 yıl önceki yazımla aynıdır.
Haydi Başkan… Yürü bu yoldan.
Yorumlar