Son 200 günümü Türkiye'nin dört bir yanında girişimci olmak isteyen 1.000'in üzerinde gençle görüşerek geçirdim. Ne gördüm ne öğrendim, hızlıca paylaşayım.
Gençlere çok yüklenmemek, yetişkinlerin kabahatlerini onlara yüklememek lazım. Kabul... Fatih İstanbul'u aldığında 21, Büyük İskender tahta geçtiğinde 20 yaşındaydı gibi ağır klişelerle onları bunaltmamak gerek. Doğru... Gençleri dinlemek ve anlamaya çalışmak şart. Aynen öyle...
Son aylarda yüzlerce gençle online olarak bir araya geldim ve hayat hikayelerini dinledim. Hal ve davranışlarını izledim. Hayata karşı takındıkları tavrı gözlemledim. Hayallerine kulak verdim. Kapasitelerini tarttım.
Büyük İskender'i eğiten Aristotales ya da Fatih'in Hocası Akşemsettin olduğumu iddia edemem. Ancak 22 yaşından beri kendi işini yapan, sadece Türkiye'nin değil dünyanın en iyi markaları ile çalışan, Devlet adamlarından yeryüzünün en zeki yöneticilerine kadar önemli kişilere akıl ve fikir satan biri olarak gençlikle ilgili söyleyecek bir kaç çift sözüm var.
Genç girişimciler ve çakma genç girişimciler
Gençlik şiddetle girişimci olmak istiyor. Harika.
En büyük zenginlik özgürlüktür diyoruz; bundan daha iyi bir şey olamaz. Ancak ciddi bir sorun var: Girişimci olmak isteyen gençlerin yarıdan fazlası kaçamak güreşiyor. Onlar aslında çakma girişimci. Moda bir kavramın arkasına takılmış vaziyette, bir sağa bir sola savruluyorlar.
Girişimcilik kendine çalışmaktır. Az çalışmak değildir.
Girişimcilik aç kalmaktır. Aç kalmaya cesaret etmektir. Hızla parayı vurmak değildir.
Girişimcilik odaklanmaktır. Her şeyi yapmaya çalışmak değildir.
Girişimci olmak isteyen çok. Ancak bedelini ödemeye razı olan çok yok. Gençliğin büyük kısmı, klasik başarı hikayelerinin sonucuna kilitlenmiş durumda. Oysa o sonuca giden yolda insan üstü çalışma, azim, metanet ve anormal bir sabır var. Biliyorum biliyorum diyorlar. Bilmek yetmez, anlaman ve uygulaman gerekir genç dostum.
Konuşan çok yola çıkan yok
Seminerler, kulüpler, buluşmalar gani. Çoğu kağıttan kule de olsa hiç yoktan iyidir. Gençlerin girişimciliği konuşması ve tartışması güzel. Ancak bir noktada konuşmayı bırakıp yola çıkmak gerekir. Bu iş yolda olur; ekran başında değil.
Bir de kötü konuşan bir grup var. Klavye kahramanı olan montofon tayfası. Bu tiplerin ağzına sakız olmuş laflar var: Basit bir fikir, bu iş olmaz, ne var bunda, bunu ben de yaparım gibi. İşte bunlardan hiç bir şey olmaz. Bu arkadaşlar bir halt beceremeden yaşlanacaklar. Değişen tek şey yaşlandıkça daha fazla boş konuşmaları olacak.
Bilmediğini bilmemek
Gençlerden tecrübe beklememek gerek. Mantık hatası. Tecrübesiz diye gençleri işe almamak ise ayrı bir bozukluk. O gençlerin değil yetişkinlerin hatası.
Ancak bir de her şeyi bildiğini düşünen, gerçekte pek bir şey bilmeyen, fakat bilmediğini bilmeyenler var. Bu arkadaşların acilen toparlanmaları ve kendilerine gelmeleri gerek. Yoksa kayıp yıllar, tatminsiz bir nesil, artık nispeten yaş almış bir genç grup kapıda.
Okul maalesef berbat bir yatırımdır
4 yıl üniversite okudum. Kendi işimi yapsam da yüksek lisans şart dedim, 3 sene daha ileri reklamcılık eğitimi aldım. Hala kendi işime devam ederken ben neden yurt dışında okumadım ki diye komplekse girdim, yoğun iş temposunun arasına bir de havalı Harvard diploma programı ekledim.
Pişman mıyım? Değilim.
Şimdiki aklımla geriye dönüp aynısını yapar mıydım? Asla.
Gelinen noktada üniversite kötü bir yatırımdır arkadaşlar. 200bin TL harca özel üniversiteye git, üstüne 100bin lira masrafla yüksek lisans yap... 5-6 sene kaybet ve 4.000 TL maaşla işe başla.
Bugün iyi bir kaynak ustası 5.000 TL net maaş alıyor. Üstelik 18 yaşından beri. Senden 6-7 sene önde. Muhtemelen arabası ve evi var. İkinci evi almak için para biriktiriyor. Sense işe otomobille gidebilmek için annene babana duygu sömürüsü yapıyorsun. Arada kartlarını patlatıyor, ailene el açıyorsun.
Okul iyidir. Ama hayat okulu her şeydir. Erkenden işe girin. Ne yaptığınız fark etmez. Yerleri silin, bulaşıkları yıkayın, zenginlere yemek servisi yapın. Hele bir de Laleli, Eminönü, Tahtakale, Kapalıçarşı gibi bir yerin tedrisatından geçerseniz... Canavar olursunuz. Sizi kimse tutamaz.
Bana göre Laleli'de 15 yaşından beri tezgahtarlık yapan bir genç, konu kendi işini kurmak ve yaşatmak olduğunda Boğaziçi mezunu bir genci silindir gibi ezip geçecek.
İstisnalar kaideyi bozar
Bardağın dolu tarafına da bakalım...
Aramızda müthiş... Olağanüstü gençler de var. Onların hikayeleri, benim gibi işi hikaye anlatıcılığı olanları dahi büyüleyen cinsten. Uykusuz gecelere razı, bedel ödemeye hazır, mermi gibi enerjik, girişken gerçek girişimci adayları onlar.
Bu gençler kendi hikayelerini yazacak ve birer süper kahramana dönüşecekler. 1 milyar dolarlık dijital girişimler yaratmalarına gerek yok. Ne iş yaparlarsa yapsınlar, çakma girişimcilerden daha iyisini yapıp, daha tatminkar ve mutlu olacaklar.
İşte ben bu arkadaşları bulup, onlarla bir olup... Bu canavarların teorik öğrenimlerini hızlandırmak, onlara yeni ufuklar kazandırmak, yaşama bakışlarını genişletmek ve onların önünü açacak ekosistemler yaratmak için çalışıyorum.
Kendimce öğretmenim. Ama size bir sır vereyim... Ben onlardan fazlasını öğreniyorum.
Comments