Instagram yanıyor. Güneş, deniz, kumsallar, müzik, eğlence... Canın çekiyor biliyorum. Orada olmak istiyorsun, farkındayım. Gel masayı tersine çevirelim ve şöyle diyelim, girişimci tatil yapmaz.
Bodrum, Çeşme, Marmaris... Yunan Adaları, tekneler, geziler... Instagram alev alev. Eline telefonu alıp baktığında, herkes milyoner sanırsın. Sosyal medya böyle işte.
Sadece dijital paylaşımlar değil, gazeteler de yangına körükle gidiyor. Bilmem kim yaz sezonunu açtı. Ünlü oyuncu plajda görüntülendi. Genç iş adamı teknesiyle mavi tura açıldı; eski manken kumsaldaki partide ortaya çıktı. Bunca tatil bombardımanına dayanmak kolay değil.
Sense muhtemelen şehirdesin. 35 derece sıcağın altında işinin başındasın. Fiziksel olarak iştesin, ancak fotodan fotoya zıplıyor ve iç geçiriyorsun. Dert etme.. Anormal bir durum yok.
Tatil güzel şey. Hep tatildeymiş gibi yaşamak ise daha da güzel. O seviyeye de ulaşırsın, ancak şimdi zamanı değil.
Tatilsiz 1000 Gün
2002 yılında çalışmaya başladım. Okuldan yeni mezun bir reklamcı olarak kendi ajansımı kurmuştum. Enerjim yüksekti. Çok fazla hayalim vardı. Ekip geniş olmadığı için, tüm yük benim sırtımdaydı. Haliyle deli gibi çalıştım. İlk 3 yıl, 1000 küsür gün boyunca tek gün izin yapmadım. Cumartesi Pazar dahil aralıksız, günde 18 saate yakın iş yaptım.
Hem arkadaşların hem de doktorumun tavsiyesi ile ilk tatilimi 2005'te yaptım. Diz üstü bilgisayarım tüm tatil boyunca yanımdaydı. İş evraklarım da öyle.
Tatile çıktığım arkadaşlarım beni eleştirdiler. Kafamı boşaltmam gerektiğini söylediler. Haksızlar diyemem. Ancak beyaz yakalı düşüncesidir bu.
Yıl boyu çalışır, 2 haftalık izni beklersin. Hatta tüm yıl boyunca o 2 hafta için çalışırsın. Ben hiç böyle olmadım. Kendim ve hayallerim için çalıştığım için, uzaklaşma ve kafayı boşaltma kavramları bana hep Çince gibi geldi. Hala da öyle gelir.
Geride kalan 19 yılda pek çok kez tatil yaptım elbette. Ancak kendim için değil. Bekarken senede 2 kere çalışma tatiline giderdim. Ofis ortamından uzaklaşıp, sadece yeni projelere odaklanabileceğim düşünme molaları verirdim. Evlilik ve çocuktan sonra ise ailem için tatile gidiyorum. Tüm gezilerimde bavula koyduğum ilk şey laptop, beraberinde dosyalar ve birkaç iş kitabı oluyor.
İşkolik değilim hayalkoliğim
Size anlattıklarımı beyaz yakalılar anlayamaz. Hatta bazıları, aptal adam... Tatil ne demek anlayamamış diyebilirler.
Olaya bir de şöyle bakın...
Bu düşünce yapısının beni getirdiği yer şurası... Beni eleştiren beyaz yakalı arkadaşlarım, senede 15 gün tatil yapabilmek için çalışmak zorundalar. Çoğu teoride iyi kazanıyor. Ancak bir hafta daha tatil yap desen, çoğunun mazotu biter. Hatta aralarında tatile gitmek için kredi çekenler bile var.
Oysa ben senede 365 gün tatil yapabilecek noktadayım. Finansal açıdan %100 özgürüm. Ben 365 gün tatilde olsam bile tıkır tıkır çalışacak farklı gelir kaynaklarına sahibim. Uzun lafın kısası, onların gezmeye gittikleri yerlerde yaşayabilirim. Üstelik sürekli bir şekilde...
Yine de bugün alın beni tatile götürün... Gittiğimiz yer Cennet bile olsa 3 günden sonra gerilmeye başlarım. Rahat batar. Laptop'ı kumsala taşırım. Sağa sola telefon açmaya başlarım. Gece boyu eğlensek bile saati 07:00'a kurarım.
Bakın size bir sır vereyim...
10.000 kişiyi yöneten CEO'larla iş yaptım. Hepsi tatili çok severler. 10.000 kişiyi yöneten CEO'ların patronlarıyla, yani o şirketlerin kurucuları ve sahipleriyle de çalıştım. Hepsi tatilden nefret eder. Hatta çoğu tatil diye bir şey olduğuna inanmaz. Ancak yöneticilerinin bu alışkanlığından memnun olduklarını söylerler. Çünkü onların sunduğu limitli özgürlük, çalışanlarını işe bağlar ve onları şirkete muhtaç bırakır.
Benim düşünceme göre, hayali olanın tatili olmaz. Girişimci için iş ve tatil zamanı diye bir ayrım yoktur. Onlar hayat boyu tatil yapabilecekleri düzeni kurmakla meşguldür.
Bırakın Instagram yansın. Siz içinizdeki ateşi söndürün. Kafanızı öne eğin ve işinize bakın. Ağustos Böceği olmayın. Karınca olarak kalın. Daima...
Comments